Haberler

Türkiye, son yıllarda büyük bir kararlılıkla terör belasını tarih sahnesinden silmek için önemli adımlar attı. “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda elde edilen başarılar gurur verici. Ancak bu kutlu yürüyüşte, karşımıza çıkan ve çözüm bekleyen iki büyük sorun daha var: ekonomi terörü ve medya terörü. Artık bu iki alanda da kapsamlı ve kararlı bir mücadele başlatma zamanı gelmiştir. Bu mücadele, Türkiye’nin tam bağımsızlığını ve gerçek refahını tesis etmesi için elzemdir.

Ortadoğu, tarih boyunca çatışmaların ve jeopolitik gerilimlerin eksik olmadığı bir coğrafya oldu. Ancak son dönemde Suriye’de yaşananlar ve İsrail’in bölgeye yönelik stratejik hamleleri, sadece bölgesel değil, küresel barışı da derinden sarsacak potansiyel bir tehlikeye işaret ediyor.

Türkiye, tarihi sorumluluğu ve jeopolitik konumu gereği artık kaçınılmaz bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşüm, yalnızca siyasetin yüzeyinde değil; devletin felsefesinde, milletin hissiyatında ve kolektif bilinçaltında kendini göstermektedir. Artık milletimizin zihnine 100 yılı aşkın süredir empoze edilmeye çalışılan kalıplaşmış ve statik devlet anlayışının sorgulanması kaçınılmazdır. Çünkü çağ değişmiş, dünya yeniden şekillenmekte, milletler artık yalnız coğrafi değil, tarihsel ve kültürel derinlikleriyle yeniden tanımlanmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen iklim kanunu, kimileri tarafından Türkiye’nin iklim mücadelesindeki kararlılığının bir göstergesi olarak sunulsa da, derinlemesine incelendiğinde bu iyimser tablo yerini ciddi şüphe ve endişelere bırakmaktadır.

Bir zamanlar Ankara’dan İstanbul’a “adalet” için yürüyen bir lider vardı. Koca bir yürüyüş, binlerce adım, milyonların umutla izlediği bir yolculuk… O yürüyüşün adı “Adalet”ti, ama bugün geldiğimiz noktada aynı liderin tekrar o koltuğa muhtemel oturmasını sağlayan şey yine “adalet” sistemi olacak. Ne garip tecelli değil mi?