İklim Zirvelerinin Gerçek Yüzü
Picture of Salih Altınışık
Salih Altınışık
Ekonomist • ATDF Başkanı • TULİP Forum Sözcüsü

Dünyanın dört bir yanından liderler, uzmanlar ve kurumlar her yıl büyük bir coşkuyla toplanıyor; salonlar doluyor, kameralar çalışıyor, bildirgeler alkışlarla kabul ediliyor. Adına “İklim Zirvesi” deniyor ama ortaya çıkan sonuçlara bakınca insanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Bu kadar sözün dünyayı ne kadar değiştirdiğini gerçekten sorguluyor muyuz?

Ben yıllardır bu toplantıları takip eden biri olarak söyleyeyim: Fazla romantizme gerek yok. Söz var ama icraat yok. Emisyonlar düşmüyor, taahhütlerin çoğunun kağıt üzerinde kaldığını görmek için uzman olmaya gerek bile yok. Herkes konuşup dağılıyor; yaptırım yok, sorumluluk yok. Dünya yanarken deklarasyon topluyoruz.

Daha da ilginç olanı, bu zirvelerin gölgesinde dolaşan lobi ordusu. Fosil yakıt devlerinin temsilcileri artık bazı ülke delegasyonlarını bile geride bırakıyor. Hem sahada oyuncu olup hem masada hakemlik yapan bir düzen. Sonra da iklim adaletinden söz ediyorlar. Buna kim inanır?

Diğer yanda zengin ülkelerin yıllardır sürdürdüğü o soğuk mesafe var: Tarih boyunca karbonu onlar saldı, ama temiz enerjiye geçişin bedelini gelişmekte olan ülkelere ödetmeye çalışıyorlar. Finansman sözleri eksik, teknoloji paylaşımı gönülsüz, verilen vaatler sürekli erteleniyor. Eşitsizliğin en çıplak hali masada duruyor.

Dünya sahnesine baktığımızda herkes kendi çıkarının nöbetçisi. OPEC ülkeleri fosilin azaltılmasına bile sıcak bakmıyor. Çin kömürden kopmak istemiyor. Hindistan kişi başı emisyon düşük diye baskıyı hafifletmeye çalışıyor. ABD iç siyasi kavgalar yüzünden tutarsız bir seyir izliyor. Avrupa Birliği en istekli taraf ama onlar da sanayi ve tarım lobilerinin baskısıyla geri adımlar atıyor. Yani küresel uzlaşı değil, çıkar savaşları yaşanıyor.

Türkiye’nin duruşu ise daha farklı ve daha gerçekçi. Enerji ithalatçısı bir ülkeyiz; bir anda “kömürü bırakıyoruz” dersen ışık bile yanmaz. Arz güvenliği bizim için hayati. Bu nedenle Türkiye temkinli ve kontrollü bir çizgi izliyor. Aynı zamanda haklı bir talep de ortaya koyuyor: Tarihi karbon borcu olan ödesin. Finansman sağlansın. Teknoloji paylaşılsın. Yük adil dağılsın. Bu yaklaşım romantizm değil, devlet aklıdır.

Ama şu gerçeği de teslim etmek gerekir: Türkiye isterse bu bölgenin temiz enerji lideri olabilir. Güneşimiz var, rüzgârımız var, genç nüfusumuz var. Yeter ki mesele duygusal değil, akılcı ele alınsın. Ani fren yapmak değil, ama direksiyonu boş bırakmak da değil. Kademeli, akıllı, sağlam adımlarla ilerlemek bu ülkenin karakterine daha uygun.

Bugün yapılması gereken yol da aslında belli: Enerji güvenliğini tehlikeye atmadan dönüşmek, sanayiyi küresel rekabetin yeni şartlarına hazırlamak, uluslararası finansman masalarında güçlü bir aktör olmak, yerli teknolojiyi geliştirmek ve iklim krizinin getirdiği risklere karşı kendimizi korumak. Türkiye’nin geleneği hep aynı olmuştur: Aklıyla yürür, adımıyla tartar, çıkarını korur. İklim meselesi de tam bu anlayışla ele alınmalıdır.

İklim zirvelerinin süslü sahnesinin arkasındaki gerçek yüzü gördüğümüzde, Türkiye’nin neden temkinli ama aynı zamanda vizyon sahibi bir çizgide ilerlemesi gerektiği daha iyi anlaşılıyor. Bu kavga deklarasyonlarla değil, sağlam politikalarla kazanılır.

Haber kategorisi: