Türkiye, son yıllarda büyük bir kararlılıkla terör belasını tarih sahnesinden silmek için önemli adımlar attı. “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda elde edilen başarılar gurur verici. Ancak bu kutlu yürüyüşte, karşımıza çıkan ve çözüm bekleyen iki büyük sorun daha var: ekonomi terörü ve medya terörü. Artık bu iki alanda da kapsamlı ve kararlı bir mücadele başlatma zamanı gelmiştir. Bu mücadele, Türkiye’nin tam bağımsızlığını ve gerçek refahını tesis etmesi için elzemdir.
Ekonomi Terörü: Piyasaların Sinsi Yıkıcılığı ve Toplumsal Yansımaları
Ekonomi terörü, ülkemizin refahını derinden sarsan, vatandaşımızın alım gücünü hiçe sayan sinsi bir düşmandır. Bu terörün en görünür unsurlarından biri, kimi zaman finans piyasalarındaki spekülatif faiz politikalarıyla tetiklenen, kimi zaman da piyasalarda monopolleşen şirketlerin uyguladığı fahiş fiyat politikalarıdır.
Düşünün, birkaç büyük sermaye grubunun temel gıda maddelerinden konuta, enerjiden teknolojiye kadar birçok alanda piyasaları domine ederek, rekabeti ortadan kaldırması ve haksız kazanç peşinde koşması, doğrudan halkımızın cebine uzanan bir eldir. Bir sabah uyanıyorsunuz ve dün aldığınız ürünün fiyatı anlamsız bir şekilde yükselmiş. Bu durum, sadece bireysel bütçeleri sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda genel ekonomik istikrarı da baltalıyor. Enflasyonla mücadele, bu tür fahiş fiyat uygulamaları ve piyasa manipülasyonları karşısında zorlaşıyor. Vatandaş, bir yandan yüksek enflasyonla, diğer yandan da tekelci şirketlerin fırsatçı fiyatlandırmalarıyla boğuşmak zorunda kalıyor. Bu durum, ekonomik güvensizliği artırıyor, toplumsal huzursuzluğa yol açıyor ve vatandaşın devlete olan güvenini zedeliyor. Ekonomi terörü, sıradan bir mali sorun olmaktan öte, ulusal bir güvenlik sorunudur ve acilen üzerine gidilmelidir. Adil rekabetin sağlanması, piyasa denetimlerinin etkinleştirilmesi ve tekelci yapıların kırılması, bu mücadelenin temelini oluşturmalıdır.
Medya Terörü: Gerçeğin Çarpıtıldığı Karanlık Alan ve Kamuoyunun Zehirlenmesi
İkinci büyük tehdit ise medya terörüdür. Günümüzde, yalan haberin ve abartının bir norma dönüştüğü, dezenformasyonun adeta endüstrileştiği bir medya düzeniyle karşı karşıyayız. Tekelleşen medya kuruluşları, çoğu zaman belli sermaye çevrelerinin veya siyasi odakların çıkarları doğrultusunda hareket ederek, kamuoyunu manipüle etmekte, gerçekleri çarpıtmakta ve toplumsal kutuplaşmayı körüklemektedir.
Bir haberi okuduğunuzda, sunuş biçimiyle, seçilen kelimelerle, hatta bir fotoğraf karesiyle bile manipüle edildiğinizi fark ediyorsunuz. Tek yönlü haber akışı, sansasyonel başlıklar, teyit edilmemiş iddialar ve sürekli tekrarlanan yalanlar, halkın doğru bilgiye ulaşmasını engellemekte, yerine bir kaos ve belirsizlik ortamı yaratmaktadır. Medya, bilgiye ulaşma hakkını istismar eden bir silah haline geldiğinde, demokrasi de yara almaktadır. Bu durum, sadece bireylerin doğru kararlar almasını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal barışı ve ulusal birliği de tehdit ediyor. Bir yalan haberin anında yayılarak toplumda nasıl infial yaratabildiğine, hatta ekonomik çalkantılara yol açabildiğine sıkça şahit oluyoruz. Medya terörü, tıpkı ekonomi terörü gibi, hızla çözülmesi gereken hayati bir sorundur. Bağımsız ve tarafsız haberciliğin teşvik edilmesi, dezenformasyonla mücadele mekanizmalarının güçlendirilmesi ve medya etiği ilkelerine uyumun sağlanması, bu alandaki önceliklerimiz olmalıdır.
Mücadele Zamanı: Türkiye Bu İki Beladan da Kurtulmalı
Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” idealini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için, bu iki yeni cephede de kararlı bir mücadele vermesi elzemdir.
Ekonomi terörüne karşı, başta faiz politikaları olmak üzere, finansal spekülasyonları önleyici ve reel ekonomiyi destekleyici adımlar atılmalıdır. Bununla birlikte, tüketimde monopolleşen şirketlerin fahiş fiyat uygulamalarına geçit vermeyecek etkin denetim mekanizmaları geliştirilmeli, haksız kazanç sağlayanlara karşı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Fırsatçılığa asla göz yumulmamalı, adil rekabet ortamı tesis edilmelidir.
Medya terörüne karşı ise, doğru ve tarafsız haberciliği destekleyen, dezenformasyonla mücadele eden ve halkın bilgiye erişim hakkını güvence altına alan yasal ve etik düzenlemeler güçlendirilmelidir. Medyanın toplumsal sorumluluğu bilinciyle hareket etmesi için gerekli adımlar atılmalı, yalanın ve çarpıtmanın bedeli olacağı bir düzen kurulmalıdır. Dijital mecralardaki dezenformasyonun da ciddiyetle ele alınması gerekmektedir.
Unutmayalım ki, Türkiye’nin gerçek anlamda bağımsız ve güçlü bir ülke olmasının yolu, sadece fiziki terörle değil, aynı zamanda ekonomik ve medyatik terörle de mücadele etmekten geçmektedir. Bu iki alan, sermaye kesiminin Türkiye’ye ayar çekmek için kullandığı enstrümanlar haline gelmiştir. Bu zorlu ama bir o kadar da hayati mücadelede, devletin kararlılığı kadar, sivil toplumun ve her bir vatandaşın farkındalığı ve desteği de büyük önem taşımaktadır.