Türkiye’nin Havacılıkta Yükselişi: Stratejik Hamleler ve Küresel Yankılar
Picture of Salih Altınışık
Salih Altınışık
Ekonomist • ATDF Başkanı • TULİP Forum Sözcüsü

Son yıllarda Türkiye, savunma sanayii ve havacılık alanında attığı cesur ve stratejik adımlarla küresel sahnede önemli bir oyuncu haline gelmiştir.

Geleneksel tedarikçi-alıcı ilişkilerinin ötesine geçen bu dönüşüm, yalnızca Türkiye’nin kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini artırmakla kalmamış, aynı zamanda uluslararası dengeleri de etkileyen bir farkındalık yaratmıştır. S-400 hava savunma sistemleri, F-35 savaş uçakları etrafındaki tartışmalar, Eurofighter Typhoon potansiyeli ve özellikle insansız hava araçları (İHA/SİHA) konusundaki çığır açıcı gelişmeler, bu yükselişin somut işaretleridir.

Bu tabloya son eklenen ve Türkiye’nin havacılıkta bağımsızlık arayışının zirvesi olarak nitelendirilebilecek KAAN savaş uçağı projesi de geleceğe dair umutları pekiştirmektedir.

S-400 ve F-35 Çıkmazı: Bir Dönüm Noktası

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini tedarik etme kararı, Batılı müttefikler, özellikle de ABD ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu adım, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını merkeze alan ve tek kutuplu bağımlılıktan sıyrılma arayışının bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. S-400 alımı, Türkiye’nin F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programından çıkarılmasına yol açmış olsa da, bu durum Türkiye’yi kendi alternatiflerini geliştirmeye veya başka işbirliklerine yönelmeye itmiştir.

Bu kriz, Türkiye’nin egemenlik ve savunma sanayii kapasitesini güçlendirme kararlılığını pekiştirmiştir. Ancak son dönemde, F-35 programına geri dönme ihtimaline dair bazı olumlu sinyallerin gelmesi, Türkiye’nin diplomatik kanalları aktif tuttuğunu ve uzun vadeli stratejik müttefiklik ilişkilerini de göz ardı etmediğini göstermektedir.

Eurofighter Typhoon ve Alternatif Arayışları

F-35 programından çıkarılmanın ardından Türkiye, hava gücünü modernleştirme ihtiyacını karşılamak için çeşitli alternatifleri değerlendirmeye almıştır. Bu bağlamda, Eurofighter Typhoon savaş uçakları gündeme gelmiş ve bu konuda İngiltere ile yapılan görüşmeler dikkat çekmiştir. Bu görüşmelerin olumlu bir seyir izlemesi, Türkiye’nin sadece tek bir tedarikçi veya platforma bağımlı kalmak yerine, çok yönlü bir tedarik stratejisi izlediğini ortaya koymaktadır.

Eurofighter, teknolojik kapasitesi ve NATO uyumluluğu açısından Türkiye için önemli bir seçenek sunmaktadır. Bu tür arayışlar, Türkiye’nin savunma tedarikinde çok yönlü bir yaklaşım benimsediğini ve stratejik esnekliğini koruduğunu göstermektedir.

KAAN Savaş Uçağı: Milli ve Yerli Gurur

Türkiye’nin havacılıkta attığı en iddialı ve stratejik adımlardan biri, hiç şüphesiz KAAN savaş uçağı projesidir. Beşinci nesil savaş uçağı olarak tasarlanan KAAN, Türk mühendislik ve teknoloji kabiliyetlerinin bir göstergesidir. İlk uçuşunu başarıyla gerçekleştirmesiyle birlikte dünya gündemine oturan KAAN, Türkiye’nin kendi muharip uçağını tasarlama, geliştirme ve üretme kapasitesini simgelemektedir. Bu proje, Türkiye’nin gelecekteki hava kuvvetlerinin omurgasını oluşturmayı hedeflemenin yanı sıra, savunma sanayiinde tam bağımsızlık hedefine ulaşma yolunda atılmış dev bir adımdır.

KAAN, sadece askeri bir platform olmanın ötesinde, Türkiye’nin teknolojik özgüvenini ve uluslararası arenadaki konumunu güçlendiren bir prestij projesidir.

İHA/SİHA Devrimi: Oyun Değiştiren Güç

Türkiye’nin havacılık alanındaki en çarpıcı başarısı şüphesiz insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) programlarıdır. Bayraktar TB2 ve Akıncı gibi platformlar, Suriye, Libya, Karabağ ve Ukrayna gibi farklı coğrafyalardaki çatışmalarda etkinliğini kanıtlamış ve askeri doktrinlerde devrim niteliğinde değişikliklere yol açmıştır. Bu platformlar, düşük maliyetle yüksek operasyonel etkinlik sağlaması, asimetrik tehditlere karşı caydırıcılık oluşturması ve Türkiye’nin kendi göbeğini kesme kapasitesini artırması açısından kritik öneme sahiptir. İHA/SİHA teknolojisindeki bu liderlik, Türkiye’yi küresel savunma pazarında önemli bir ihracatçı konumuna getirmiş ve birçok ülkenin ilgisini çekmiştir.

Demir Kubbe ve Türkiye’nin Hava Savunma Doktrini
“Demir Kubbe” ifadesi, İsrail’in füze savunma sistemini akla getirse de, Türkiye’nin kendi hava savunma şemsiyesini güçlendirme çabaları da dikkat çekicidir. S-400’lerin yanı sıra, yerli ve milli imkanlarla geliştirilen HİSAR ailesi ve Siper gibi hava savunma sistemleri, Türkiye’nin katmanlı ve entegre bir hava savunma ağı kurma hedefinin parçasıdır.

Bu sistemler, Türkiye’nin hava sahası güvenliğini maksimize etmeyi ve potansiyel tehditlere karşı caydırıcılığını artırmayı amaçlamaktadır.

Türkiye’nin havacılık ve savunma sanayii alanındaki bu ilerlemeleri, bölgesel ve küresel güç dengeleri üzerinde önemli etkiler oluşturmaktadır.

KAAN gibi milli projelerin yanı sıra, F-35 ve Eurofighter Typhoon gibi potansiyel işbirlikleri, Türkiye’nin çok yönlü ve esnek bir savunma stratejisi izlediğini göstermektedir.

Kendi kendine yeterlilik, teknolojik bağımsızlık ve stratejik özerklik arayışı, Türkiye’yi uluslararası arenada daha güçlü ve söz sahibi bir aktör haline getirmektedir.

Bu süreç, sadece askeri kapasitenin artması anlamına gelmemekte, aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasında da daha proaktif ve bağımsız bir duruş sergilemesini sağlamaktadır. Türkiye’nin bu alandaki kararlılığı ve yatırımları, önümüzdeki yıllarda da dikkatle takip edilmeye devam edecektir.

Haber kategorisi: